CONAN DOSYASI
BARBAR CONAN EFSANESİ
Facebook Grubumuzda, degerli dostlarimiz Barbar Conan üzerine bazı samimi ve güzel tezler ve görüşler söylediler, yazdılar. Sevgili arkadaşim, M. Selcuk Ercan diyor ki ; "...Conan Kimmerya'lı yani Kırım'lı.. Kimmerya' lıların en son Lidya' lılar tarafından Kapadokya'ya sürüldüğü (M.Ö. 619) ve oralarda yaşadıkları biliniyor. Şimdiki Kapadokya'da (Nevşehir, Kayseri, Aksaray ve Niğde) Conan'ın akrabaları olabilir..Conan'ın yaratıcısı Robert E. Howard Kırım'ın Kelt ya da Galyalıların atalarının Kırım'lı olan Kimmeryalılar olduğunu düşünüyor.Şimdi sadece İrlanda ve İskoçya'da yaşayan insanlar Kelt'çe konuşuyorlar..Oysa bir zamanlar Orta Anadolu'da bir devlet kurup, Anadolu'yu haraca bağlamışlardı. Hristiyanlığın Avrupa'da yayılmasında etkin oldukları, bunun nedeninin de 7.ci yüzyıla kadar Keltçe konuşmaya devam ettikleri söyleniyor.Hatta M.S 10'cu yüzyıla kadar Kelt kültürünü devam ettirdiler..."......Sevgili Selcuk yazısına aynı bilgilerle devam ediyor, ben sadece asıl anlatmak istedigi bölümü burada verdim. Biz Türkler'in Orta Asya ve bu topraklarda sergilemiş olduğu renga renk destan, ; çizgi romanla, edebi romanla, sinema ile, güzel sanatların her kolu ile binlerce farklı şekilde tekrar tekrar anlatılabilir . . bu öyle bir malzeme ki tarihe sığmıyor, ne şekilde anlatılırsa anlatılsın yeterli olmaz. Olmaz amma, her sunduğunuz anlatım ve yorum kişiyi eğlendirir, bilgilendirir, gururlandırır, ayna olur, bizi bize gösterip kim oldugumuzu, ne oldugumuzu, bize idrak ettirir. Eger Barbar Conan efsanesini ve destanın da katabilseydik bu tabloya ne muhteşem olurdu, düşünmesi bile güzel, hayal gücünü patlatan ve kanı ateşleyen bir durum olabilirdi. Basta değerli dostumuz, M. Selcuk Ercan olmak üzere ve diger bütün arkadaşlarımızn bu kurmaya çalıştıkları baglantıları, çabaları ve düşsel arzularını çok iyi anlıyorum, çünkü aynı arzu bende de var, Conan efsanesi ile eşsiz Anadolu'muz arasında bir baglantının olması hem gurur verici hem de başka bir boyutun açılması demektir bu topraklar için. Aslına bakarsanız elimizdeki, Robert E. Howard verileri ile baglantı kurmamızı düşündürecek çok ta benzerlik var, Anadolu Kimmerleri/Kimmeryalı Conan , Hiborya Turan imparatorlugu, Hrykania ve diger adı ve sözü geçen isimler ve devletler. Fakat, eger Barbar Conan'in temeline, cikis noktasina ve asil neyi anlatmak istedigine, yani koklerine inersek, yukarida sozu edilen butun savlar ve teoriler pek te yerini bulmuyor, asil anlatilmak istenen ozu iskaliyor ve karakterin gercek dogasini es gecerek karakteri bize yaklastirmak, ve birazda kendimizle ozdeslestirmek arzusuyla yanlis anlamamiza sebep oluyor. Cunki kanimca eger bu karaktere tarih penceresinden bakarsak (aslinda bu yanlis mecraya saplanmak gayet kolay, cunki tarihi baz alarak yaratilmistir), bu tarih mercegi sizi yaniltir, oysa tarih bu karakterin ustunu orten, goz yaniltan bir ortu gibidir, asil ozu gormek icin bu ortuyu kaldirmak gerekiyor. 1980 yilinin bahar aylarinda, 11 yasindayken ve annemle otobus beklerken tesadufen durak kenarindaki gazete bayiinde Conan ilk sayisini gorupte anneme aldirip, ilk sayfasini cevirdigim andan itibaren ciddi bir Conan hayranligi beni aldi goturdu. Hele bir de uzerine deha yonetmen John Milius'un 1982 yapimi CONAN THE BARBARIAN filmini koyunca ve bir sonraki ve son asama olan benzersiz Frank Frazetta sanati ile de tanisinca bu benim icin bir cult konuya, bir fenomene donustu, bir sonraki adimda meslek olarak illustrator/Ressamligi secmis olmam ise tesaduf olmaktan cok uzaktir. Bu yaslarda ise bir Conan uzmani gibisinden bir sey oldum ciktim, gelin sevgili dostlarim hep beraber guzel bir yolculuga cikalim ve tum dusuncelerimi beraberce paylasalim. "BARBARIANISM IS THE NATURAL STATE OF MANKIND. CIVILIZATION IS UNNATURAL. IT IS THE WHIM OF CIRCUMSTANCE. AND BARBARIANISM MUST ULTIMATELY TRIUMPH." "Barbarlik insanin en dogal ve oz durumudur. Uygarlik ise dogal olmayan ve yapmacik. Bir merak ve gecici heves surecidir. Ve barbarlik er yada gec kesin bir son ve mutlak olacaktir." Robert E. Howard Iste bu yukarida Robert E. Howard'in soylemis oldugu teori, aslinda Conan efsanesini onemli olcude aciklayan, yaratmis oldugu herseyin temelinin ve kaynaginin aciklayicisidir da ayni zamanda. Conan efsanesini, ortaya cikisini ve ne oldugunu Howard'in kim oldugunu ve cok kabaca da olsa yasamini bilmeksizin anlayabilmek ve sav uretebilmek bana kalirsa neredeyse imkansizdir. Ozellikle de yasaminin son yillarini bilmek ve hangi ruh hali icinde oldugunu iyi anlamak gerekiyor. (3) Bizimde takipcisi oldugumuz bu destanin yaraticisi ve kurucusu olan bu adam 22 Ocak, 1906 yilinda Texas'in Peaster bolgesinde dogdu. Daha sonra gene Texas'in Cross Plains bolgesinde kucuk bir kasabaya tasindilar ve yarattigi kahramanlarin tam tersi olarak, (sadece bir kez Meksika seyahati disinda) daha sonra bu yasadigi bolgenin disina hic cikmadi. Babasi doktordu, annesinin ise tuberkulozu vardi, ama babasi sayesinde kontrol altinda tutuluyordu bu hastalik. Cilgin bir kitap kurdu oldugunu ve zamanin buyuk bir bolumunu kutuphanede okuyarak gecirdigini tahmin etmek guc degil. En cok gecmisle ve tarih konulari ile ilgileniyordu. Babasi ile cok yakin sayilmazdi, bununla beraber hayatindaki en yakin arkadasi, sirdasi, destekcisi annesiydi. Cocukken okula baslattilar, ama otoriteye olan nefreti ve isyani yuzunden cok zorlandi. Okuldaki diger cocuklarin tartaklamasi, onu yasam konusunda bazi kesin dusuncelere yoneltti ; guclu olursan yasarsin! Bu dusuncelerle hemen boksla ve agirlik kaldirma ile ilgilenmeye basladi. Yirmibesine geldiginde bir dev olup cikmisti. Uzun boylu, kasli, agir vucudunu yaptigi amator boks maclari ile daha da sertlestirdi, boks onun icin bir tutku oldu. 9 yaslarinda, yazar olma hayalleri ancak 23 yasina geldiginde gerceklik kazanacak ve ilk hikayeleri basilmaya baslanacakti. Bir pulp magazine olan (ucuz macera dergileri, cok ucuz ama cok satilan ve yaygin magazinler) Weird Tales Magazine'de hikayeleri yayinlanmaya basladiginda sirasiyla butun turleri denedi, kovboy hikayeleri, romali kahramanlar mistik arap destanlari, ama arayisi devam ediyordu,cunki icindeki asil konuyu bulamamakla ilgili yasadigi tatminsizlikle, hem uretmeye devam ediyor hem de arayislarini surduruyordu. 1932 yilinda, 26 yasina geldiginde ise hem yaratiliciliginin en ust noktasina ama ayni zamanda depresyonunda en ust noktalarina dogru yaklastigini hazin bir sekilde de olsa farkedecekti.. (4) Robert Ervin Howard 1932'ye geldiginde iki onemli durum, hayatini siddetli bir deprem gibi vurdu. Birincisi canindan cok sevdigi annesinin gittikce agirlasan tuberkuloz hastaligi. Yazar olma hayalini en cok destekleyen, yasamindaki en buyuk dostu annesinin durumu gittikce agirlasiyordu ve bu konuda kimsenin elinden birsey gelmiyordu. Ikinci onemli durum ise kasabanin basina gelen petrole hucum dalgasi ve onun getirdikleriydi. Robert yirminci yuzyilin bazi seyleri de beraberinde getirdigini, getirirken ise bircok seyi silip supurdugunu cok aci da olsa farketmisti, hersey degisiyordu, etrafindaki yasam, butun dunyadaki hayat yerini baska tur bir hayata birakiyor, etrafindaki butun dokuyu bir daha asla yerine gelmeyecek sekilde yok ederek yerine bambaska birsey koyuyordu. Howard bundan aninda nefret etti, ofkesi bir patlama halindeydi, ama kime neye kizacagini bile bilmiyordu, dehsetle farkettigi gercek suydu ; GERCEK ERKEK VE ONUN TEMSIL ETTIGI HERSEY YOK OLMAK UZEREYDI!...... Simdi bu kisi hakkinda herkesin azicikta es gectigi ve bilmedigi bir durum var ; Robert E. Howard cok ciddi anlamda kulturlu ve tarih bilgisi olan biriydi. Yalnizca kendi ulkesi olan Amerika'nin gecmisini degil, butun dunyada ki gelismelerin takibini yapiyordu, hem gundem olarak hemde tarihsel olarak. Osmanli Imparatorlugu'nun sona erdigini, gezegenin dogu kisminda bir cok yeni devletin tekrar ortaya cikacagini, Buyuk Iskender ile baslayan dogu kesfinin yeni bir ivme kazandigini, Hitler'in yukselise gectigini, tum dunyanin bir savasa ve kaos ortamina dogru gittigini biliyor ve goruyordu. Ama onun icin daha onemli bir durum soz konusuydu ; UYGARLIK denen seyin, insan neslini nasil mahvettigi ve ozellikle de o eski soylu, gururlu, sozunun eri insan davranisinin ve hareket tarzinin bir daha geri gelmeyecek sekilde yok olduguydu. En son romantik ve macera donemi, devri olan Vahsi Bati da son kapanisini yapmisti. Gururlu kizilderililer, sozunun eri dag adamlari, her turlu aciya ve zorluga gogus geren kurk avcilari, silahsorler, kovboylar yoktu artik. Tarih sahnesinde yer alan butun destansi uluslar ve onlarin yaptiklari, Vikingler, Keltler, Mogollar ve Cengiz Han, Oguzlar, korsanlar, sovalyeler, samurai, Atilla, Sparta.......Hepsi, ama hepsi yeryuzunden zaten cok onceden silinmisti. Belinde tasidigi bir tek kilici ile, krallara dahi hesap vermeyen, duelloya davet etmeniz icin bir ters bakisin yetecegi, ama eger dostunuz ise sizinle olume dahi gidebilecek erkek nesli nereye kaybolmustu???.... Howard uygarligin gelmesiyle birden bire etrafinda bir baska erkek turunun ortaya ciktigini farketti, tertemiz giyinen, biryantinli sacli, her gun tras olan, pacasina camur sicradigi zaman kuplere binen, buyuk sirketlerde calisan ve bir mali satabilmek adina binbir cesit yalan soyleyebilen bir insan tipi. Kendisi durust ve haysiyetli biri olsa dahi, eger muduru yada patronu kalles, sinsi ve karaktersiz biri olsa bile onun suyuna gitmek icin caba sarfeden, onun emirlerine ses cikaramayan bir yeni erkek turu. Evinde var olan ve cokta rahat kullandigi mobilya ve esyalarla tatmin olamayan, her yeni cikan urunu o modasi gecmis urunlerle degistirmeye calisan, karisinin butun kaprislerine centilmenlik adi altinda hep boyun egen, altinda zaten ise yarayan arabasini sonu gelmez bir hirsla en yeni cikan modelle degistirmeye calisan, amirleri ile isini kaybetmemek adina iyi gecinmeye calisan bir erkek turu. Howard'in tepkisi ve ofkesi oylesine siddetliydi ki, yakinlari ve onu taniyanlarin anlattigi kadari ile bu his, cok kisa bir surede koyu bir nefret dalgasi haline gelmisti. Kucucuk bir cocukken, okulda nasil diger zorba cocuklar tarafindan tartaklandiysa, ayni ofkeyi ve isyani hissediyordu icinde, bu kez tehdit baska bir sekle burunmustu ve oylesine zehirleyiciydi ki, toplumu, tum insanligi bir daha geri dondurulemeyecek sekilde degistiriyor, curutuyordu. Ama hissettikleri sadece tepki ve ofke nobetine kapilmanin cok otesindeydi, etrafindaki cemberin daraldigini hissediyor, tum dunyanin ve etrafindaki herseyin uzerine dogru coktugunu farkediyordu ayni zamanda. (5) Robert E. Howard bu yasadigi derin hayalkirikligi ve nefret duygusunu her seferinde arkadaslari ile konusurken dile getirdi. Dost sohbetlerinde, arkadaslarindan degisik oykuler dinlemeyi ve kendisi de ates basi oykuleri anlatmayi cok seviyordu. Karakterinde ki bu ozellik daha cok kucuk yaslarda kendini gostermisti, aile buyuklerinden dinledigi oykuleri, daha sonra etrafindakilere dinledigi dakikadan cok daha carpici ve renkli anlatabildigini, elbette ailesi ve ogretmenleri kisa bir zamanda farkettiler. Ayni zamanda muthis bir fotografik hafizasi vardi, cok uzun bir siiri, sadece yukaridan asagi 2 yada 3 kez gozden gecirdikten sonra, satirina ve virgulune kadar okuyabiliyordu ezberinden. Petrol hucumu'nun etrafindaki herseyi degistirdigi bu zamanlarda, yasadigi kasaba bir adet "Boom Town" olmusken, Howard " Uygarlik" denen ve cevresinde gordugu herseyin icine nufuz eden, degistiren bu sinsi olguya karsi yasamindaki (Ve 20'inci yuzyil sanat tarihindeki) en buyuk tokadi ve cevabi yapistirmak uzereydi. Kafasinda bazi seyler olusmaya baslamisti, tam net degildi ama verecegi yanit bicim kazaniyordu her gecen dakika. Ah, nasil da degisiyordu insanlar, yakin arkadaslari bir bir evlenmeye baslamislardi bile, o ozgurce takildigi,vakit gecirdigi dostlari nasilda birer KOLE haline gelmislerdi cok kisa bir surede. Teknoloji denilen iblis, uygarligin en sevdigi cocuguydu ve insanoglu nasilda hemen aninda kabullenip sahiplenmisti bu teknoloji denen cilginligi. Howard'in dehsetle farkettigi butun bunlar olup biterken, butun bu insanlar yasamlarindaki en onemli seyin, OZGURLUGUN, ellerinden kayip gittigini farketmiyorlardi bile, onlara gore bu gelismislik, yenilik ve uyumdu, Howard cok onceden anlamisti ki, seytan'in en buyuk numarasi, insanlari var olmadigina inandirmakti..... (6) Iste tam da bu donemde, siradanmis gibi gozuken, ani ve ilginc bir sey oldu ; en yakin arkadaslarindan biri guneye dogru bir yolculuga cikacagini, eger yaninda biri olmazsa yalnizlik cekecegini, Howard'a da kendisine eslik etmesini istedi, yolculuk eski Meksika'ya dogru olacakti, Howard'in kafasinin etini yiyerek yolculuga razi etti. Yil 1932'ydi. Taslarin yerine oturmasi ve bir cok durumun birbirine denk gelerek bir "INFILAK" yaratmasi icin ilahi kudret bile destek veriyordu sanki. Yolculuk sirasinda golgeli tepelerin oldugu bir manzaranin oldugu bolgeden gecerken, sisli bir yagmur basladi ve Howard bu sisli yagmurun icinden bu tepeleri seyrederken, bir fantasy ulkesi olan Cimmeria'nin adeta goruntusunu butun netligi ile gordu, sert ve gri bolgelerin, kuzey bolgelerinin hayali, icinde korkutucu barbarlarin yasadigi aman vermez topraklarin goruntusu. Bu yasadiklarinin verdigi heyecanla, vakit gecirmeksizin "CIMMERIA" adli siirini yazdi ve hemen ardindan Conan karakterinin ilk ana hatlarini tasarladi ve kafasinda yerli yerine oturttu. Butun bu konsept kafasinda oturdugunda ise Rio Grande nehrinin hemen kiyisinda bir kasabada konaklamislardi o esnada. Eski bir Irlanda-Iskoc ismiydi Conan, Howard Irlanda'li bir aileden ve kokten geliyordu, bu koklerden geldigi icin ne kadar gurur duydugunu her firsatta dile getirirdi daima. Ama gene de bu yolculuktan dondukten sonra tam 9 ay aldi, butun konseptin, karakterlerin ve diger detaylarin tam olarak hazirligi. Conan yeri geldiginde " CROM" diye bagiracakti ki, bu karakterin kendisinden bile daha meshur olmustur ve ikonik bir hal almistir zaman icerisinde. Istedigi ve arzu ettigi, kucuk bir klan yaratmakti, buyuk bir imparatorlugun yada tarih sahnesinde onemli bir rol oynamis kalabalik bir halk istemiyordu, istedigi yeni bir tarih yazmak da degildi, fokur fokur kaynayan oykuler olacakti bunlar. Gorkemli bir cagin oykuleri, kadinlar da erkekler kadar cesur ve kadin gibi, erkekler ise gercek erkek gibi azametli ve boyun egmez. Tarihi yeniden yazmak istemiyordu cunki gercekci bir zemine oturtmak istiyordu, ama bu zeminin de altinda, anlatmak istedigi asil temayi vurgulamakti asil amaci. Hyborian Cagi'ni tasarladi, Mitolojik bir alt yapiyi esas aldi, daha once de bir iki ornegi olan bir Mitoloji turu (kurgu bile olsa) tarihte kayitli olmayan Mitolojinin anlatilmamis yani, mitolojinin disindaki Mitoloji'yi esas aldi. (Thomas Bulfinch'in 1913 yilinda yayinlanan eseri ; Mythology called The Outline of Mythology). Yerleri, bolgeleri dunya tarih haritasindan biraz degistirerek aldi, donusturdu, kitalari tumden birlestirdi. Butun tasarladigi temalar ; devletler, kulturler, canavarlar, yaratiklar, gocebe kabileler, hatta hikayelerinde kullandigi buyu turlerini bile tarihten ozumsuyerek aldi ve kendi evrenine uyarladi. Howard Irlanda koklerini Kelt kokleri ile ayni tutuyordu, bu iki irk birbirinden ne kulturel olarak ne de yasayis olarak ayri tutulabilirdi, Conan'in atasi olarak tasarladigi Kral KULL'da bu koklerden geliyordu. (7) Bir kuzeyli-Kelt bir kabile-klan dunyanin en kuzey ucunda, amansiz, sert ve soguk topraklarda yasayan, kendisini fethetmeye calisan imparatorluklari bile geri puskurtup dize getiren, savasciliklari dogustan gelen, tam anlami ile ozgur bir insan toplulugu ; Cimmerian'lar... Guneyde yasayan devletler ve halklar bu kabileyi duysalar bile gercekligi konusunda supheleri vardir, bir dus ulkesidir Cimmeria. Cadilarin, hic gorulmemis canavarlarin, devlerin ulkesi, mistik topraklar, hic kimsenin gitmeye cesaret edemedigi topraklar. Tam anlami ile ozgur ve vahsi, savasi ve savasmayi ve olmeyi ve oldurmeyi su icmek kadar dogal kabul eden, kilici ve celigi yasamlarinin bir parcasi olarak kabul eden bir toplum. Tanrilari Crom bile kullarina yardim etmez, kullari kendi kendilerine yardim etmedikce. Simdi tam bu noktada bir aciklama ve bilgi vermek durumundayim; insanligin bilinen ve gercek tarihinde ilk Vikingler Rusya kiyilarini vurmaktan vazgecip Ingiltere kiyilarini yagmalamaya ilk karar verdiklerinden bu yana ki tarih sahnesinde en son olarak aktif rol oynadiklari donem, gec Roma imparatorlugu-Bizans donemidir, orada kiralik savascilar, kiliclarini kiralayan profesyonel savascilar olarak hizmet verdiler. Yuzyillar boyunca hafif bir tasarimi olan gemileri ile Rusya tarafindan guney ulkelerine kadar inip ticaret yaptilar (muthis tacirlerdir bu arada). (8) Bu Barbarlara, ve ayni zamanda Keltlerede NORTHMEN/NORSEMEN ismini taktilar diger butun uluslar. Yasadiklari buzlar ulkesinden, yagma, ticaret, ipek, altin ve kadin icin guneye topraklarina inen ve heryerde izlerini birakan bir barbar ulus. Rus halkina "RUS" ismini onlar verdiler, bugun ingilizcedeki hafta isimleri onlara aittir, sozgelimi THURSDAY, TOR'UN GUNU' dur aslinda ve bunun gibi daha bir cok iz biraktilar bati kulturunde. (9) Tanidik geldi mi? Elbette, Howard Conan hikayelerinin buyuk bir bolumune bu yukaridaki durumu aldi ve koydu, Conan'a surekli " kuzeyli barbar" denmesi, oda 20 yaslarindayken, klanina haydi eyvallah diyip guneyin sicak topraklarina inip, sohret, altin ve kadin pesine dusmesi bu yuzdendir. Ama dikkat!..Buradaki kontrasti cok iyi anlamak lazimdir, Howard tam anlami ile ozgur, vahsi ve hicbir sekilde dize getirilemez bir barbar savasci yaratti, bu mistik ve gizemli adam guneye indiginde orada ilk defa UYGARLIK'la tanisti, Conan elbetteki bu uygarliktan hic hoslanmadi, hor gordu ve asla kabullenmedi. Ama burada asil dikkat edilmesi gereken nokta; uygar insanlar onu gorunce soke oldular, konforlu yasamla yumusamis, sert adaleli atalarinin keskin, dayanikli dogasini unutmus, entrikayi hayatlarinin bir parcasi olarak kabul etmis, yalanci ve ikiyuzlu bu uygarligin insanlari, hic bozulmamis, ozu sozu bir, bir aslan'in vahsiline ve dogasina sahip, kimseye boyun egmeyen ve eyvallahi olmayan bu adamla karsilastiklarinda, hem hayran kaldilar hemde asla kabul edemediler. Bu tema Howard'in butun hikayelerinde vurgulanmistir. Ve en sonunda bu barbar savasci hem fatih olur, herkesi, herseyi dize getirir, hemde zamaninin en gorkemli imparatorlugunun yakut tacini, sapina kadar kana bulanmis kilici ile ele gecirir, mutlak zafer!....Bu gercek erkegin, durustlugun, bozulmamisligin, vahsiligin, kilici tutan bilegin, ozgurlugun, kimseye boyun egmemenin zaferidir! Uygarliga, uygarliklara ve onlarin getirdigi her turlu yozlasmaya karsi bir zafer, kesin bir mesaj!.. (10) Howard, Conan soy agacini Keltic-Galli-Irlanda ekseni uzerine oturtur, ve etnik olarakta bu soy agacini ATLANTIS'e yada ATLANTIS'lilere baglar, yani kisacasi Conan bati uygarliginin bir ferdidir, batilidir. Cimmerian kelimesini bir zamanlar Anadolu'da yasayan Kimmerler'den almissa bile, bunu kendi evrenine uyarlamis ve baska bir seye donusturmustur ki Howard'in irki CIMMERIAN diye adlandirilir, ( Turkce okunusu Simmeryan), Kimmerian/Kimmeryali diye degil, bizim Turkce'de Kimmeryali denmesinin sebebi, original ingilizceden cevirisinde "C" harfi ; "K" olarak okundugu icin boyle cevrilmistir, ama sonuc itibariyle evet, Howard bu ismi Anadolu'da bir zamanlar yasayan Kimmer'lerden almistir, oda bir gercek. CONAN KARAKTER ANALIZI : Bir cok noktada yanlis anlasilma vardir bu karakter konusunda, bunlari da duzelterek ilerlemek lazim. Evet, Howard kesin olarak Conan'in boyunun kac oldugunu bize vermemekle beraber, yarattigi barbari "AZMAN" yada "DEV" olarak tarif etmistir. Kabarik adaleli, devasa derecede azman bir adamdir bu, bununla beraber ne cahil bir koyludur nede beyinsiz bir kas yigini. Klanindan ayrilip guneye indiginde gorkemli Turan imparatorlugunun emrine girdi parali asker olarak, kuzeyli savasma stilinin uzerine dogunun savas taktikleri uzerine de egitim gordu, daha sonraki katildigi butun ordularda ve gruplarda bu deneyimlerini percinledi. Son derece zeki, akilli ve kurnazdir. Ilerleyen yaslarinda, (cok genc yasinda klanini terkedip guneye indigini biliyoruz, yani burada ki ilerleyen yas demek 30'lu yaslar demektir), tam bir savas taktikcisi ve strateji uzmani olup cikti. Cok cabuk sinirlenmesini ve asabi kisiligini bir yana koyarsak, cok yer gezdigi icin ve bircok halkin geleneklerini de bildigi icin, nasil davranilmasini, konusmasini, hitap etmesini cok iyi bilir, diplomaside ustadir. En az 10 dili rahatca konusabilir, az rastlanan liderlerdendir, bu ozelligi dogustan gelse de kendisi sonradan cok gelistirmistir liderlik vasiflarini. Cok yer gezdigi icin harita uzmanlarinin cizdigi taslaklari duzeltebilir, emrindeki askerlerin kanini ateslemeyi ve savastirmayi cok iyi bilir. Uygarlikla hic temasi olmadigi icin, cok iri olmasina ragmen, vucudu bir panterin kivrakligina sahiptir, bu sonradan kazanilan bir ozellik degil dogustan, genetik yapisindan gelen bir durumdur. Cok dayaniklidir, en zor doga sartlarinda bile savas verebilir, gunlerce ac, uykusuz kalabilir, gerilla taktiklerinde uzmandir. Taverna ve barlarda insanlarla icki icerken sohbet etmeyi bilgi almayi sever, insan psikolojisini cok iyi bilir, insanlari direkt davranislariyla ve ozguveniyle ve muthis savasciligi ile kendine baglamayi bilir, insan kazanmakta ustadir. Barbarlik kod'u uzerine dogdugu icin, etrafindaki butun dostlari yada emrindeki savascilar cani pahasina kendilerini terketmeyecegini yada olseler bile kan borcunu Conan'in mutlaka odetecigini bilirler. Butun bunlari gozonune alirsak karsimizda entellektuel bir adam vardir, firsatcidir ve kandirilmasi da cok zordur. Bu noktada CONAN THE BARBARIAN, 1982 yapimi filmin en buyuk hayranlarindan biri olmama ragmen ve Arnold Schwarzenneger'in fiziki/fizik gorunusu anlaminda muthis bir Conan oldugunu dusunmeme ragmen, davranis sekli, konusma bicimi, karakteri ve durumlar karsisinda takindigi tavir ile gercek Conan'dan fersah fersah uzak oldugunu dusunmekteyim. Simdi bakin, burada bu adamin fiziki hareketlerini ve davranis bicimini iyi kavrarsak, son iki Conan filminin neden basarisiz oldugunu da kavrariz. Yuruyusu bir kaplanin yuruyusu gibi kivrak ve tehlikelidir, direkt bir tiptir, soguk celik mavisi gozleri icin icin yanar, cok cabuk sinirlenir, koseye sikistirmaya, omuzundan itmeye kalkarsaniz kolunuzu kaybedersiniz. Kararlari cabuk, hareketleri kesin, tepkileri patlama seklindedir. bir Barbar Conan filmi cekmeye karar verirseniz, sadece kasli, guclu kuvvetli bir adam bulmaniz YETMEZ, Howard'in yarattigi karakteri cok iyi analiz edip, hem adaleli hem de iyi bir aktor bulmaniz lazimdir. Karakterdeki o enerjiyi, ofkeyi, kararliligi, vahsi yonunu, dizginlenemez ozgurluk duygusunu vermesi lazim o rolu oynayacak aktorun. (11) Bakin size hem bir ornek anlatayim, bu konuyla direkt alakali degilse de bir karakterin (kurgulama dahi olsa) nasil anlasilmasi gerektigi uzerine guzel bir ornektir. Verecegim ornek sinema tarihinden yasanmis bir durumdur. Hem okurken eglenin, hemde ne demek istedigimi iyi anlarsiniz. 1961 yili geldiginde, romanlari da cok sattigi icin kafadar iki yapimci Albert Brocolli ve Henry Saltzman ikilisi JAMES BOND romanlarini, kaliteli ve duzeyli bir bicimde ve aslina sadik kalarak sinemaya uyarlamaya karar verirler. Elbetteki bircok detay uzerinde konusulup karar verildikten sonra sira en kritik noktaya, BOND rolunu oynayacak aktor bulmaya gelir. Kahramanin yaraticisi ve romanlarin yazari Ian Fleming'e danisilir, adam derki Cary Grant olsun, Grant o esnada 55 yaslarinda falandir, yahu bu adam iyi hosta cok yasli, biz devamli bir film serisi yapmak istiyoruz derler, eh o zaman siz bildiginiz gibi yapin der Fleming. Bizim yapimci ikili, tirim tirim genc bir aktor aramaya koyulur. Oyleydi, oydu buydu derken, gozlerine bir iki onemsiz filmde oynamis, taninmayan, ama yetenegi de asikar biri carpar ; Sean Connery. Hadi o zaman bir ofise cagiralim, biraz konusalim, evirelim cevirelim bu adami, bakalim role uygunmu derler. Cagirirlar, zamani uygundur gelir genc Connery, dev gibi bir genc adam, biraz kaba saba, ama sohbet ilerledikce anlarlar ki son derece zeki, kisilikli, adam gibi bir adam, oldukca da entellektuel, kitap okumak en buyuk hobilerinden. Ama iki yapimci hala suphededir, cunki James Bond tam bir centilmen kadin avcisi, sosyetik ve elit bir adamdir, Connery'i ise biraz kaba saba ve hoyrat bulurlar, tamam biz seni arariz derler, etkilenmislerdir ama genede pek emin olamamislardir. Connery hadi eyvallah der cikar kapidan, iki yapimci biraz merak, biraz da icgudusel olarak pencereye kosarlar, Connery binadan cikar, caddeden karsi karsiya gecer. Brocolli soyle anlatiyor o ani ; " ...Binadan cikti, caddeden karsiya gecti ve etrafina bakindi, ben ve ortagimin o 15 saniye icersinde hisettigimiz butun suphe buharlasip uctu gitti. Bond'umuzu buldugumuzu kesin bir sekilde anlamistik. Cunki yuruyusunde oyle bir sey vardi ki adeta bir panter gibi atiyordu adimlarini, hareketlerinde oyle tehlikeli, sinsi ve yirtici bir sey vardi ki, sanki her an bir kadini taciz edecek yada cebinden bir silah cekip birini iki kasinin ortasindan vuracak gibiydi.." , iste bir aktorun, bir rol icin en dogru sekilde ve bicimde secilme hikayesi!...Ne uzun boyu, guclu vucudu yada yakisikliligi nede guzel yuzu secilmesindeki ilk etken. JAMES BOND'un tehlikeli bir tip olmasi lazimdir, elbetteki yakisikli biri olacaktir, Danny DeVito'yu Bond yapacak hali yok kimsenin, ama o aktorun en once, James Bond/oldurme yetkisi tasiyan birinin duygusunu seyirciye veriyor mu yoksa veremiyor mu? Bu onemlidir! Eh, Sean Connery abimizin de bir Iskocyali oldugunu da belirtmeliyim, Conan'in soyundan gelmektedir, yani verdigim ornek yukarida yazdiklarimla cok da alakasiz degildir hani.... BARBARLIK VE BARBARIZM UZERINE : Barbarlik; yikici, yoz, kotu, disiplinsiz, cahil ve dejenere olmusluk DEGILDIR!...Bu sayilan negatif ozellikler tasiyan toplumlara VANDAL yada VANDALLIK/VANDALIZM denir. Barbarism; bozulmamislik, direkt olan, sulanmamislik, entrikasiz, kilit altinda tutulamayan ve hukmedilemeyen demektir, ama hepsinden onemlisi OZGUR demektir. Conan'a daima bir anti-kahraman sifati yakistirilmistir, gercekten oylemidir? Kahramanlik olgusu, kurgulanmis hikayelerde bile, sozgelimi cizgi-roman, ne kadar gercek zeminlere oturtarak anlatilirsa o kadar gercek ve etkileyici olur. Ama sanata zaten limit ve cerceve koyamazsiniz, bazi cizgi-romanlar vardir ki DUS yada DUSLEMEK hikayeleridir, onlar da kendi evrenlerinde degerlendirilmelidir, ben genel yapidan bahsediyorum. Conan'in bir anti-kahraman olduguna inanmiyorum, bakin, sozgelimi bu adam icin hirsizlik dogal ve normal birseydir, sarap parasi icin karanlik bir caddeden gecen, sisko ve yagli tuccari bayiltir ve soyar, ama meyhaneye dogru yol alirken, kollarinda cocugunu tasiyan, fakir dilenen bir kadin gorur, para kesesini oldugu gibi kadina birakip yoluna devam eder. Acimasiz, merhametsiz Hyboria caginda, hayatta kalmanin butun yollarini deneyen bir adam, ama kendi evreni icersinde etik bir davranis bicimine sahip bir karakter, bu adam anti-kahramanmidir simdi (12) CONAN THE BARBARIAN FILMI, 1982, (YONETMEN JOHN MILIUS) ANALIZI : Kesinlikle ve tartismasiz bir bicimde, bir basyapit oldugunu dusunuyorum. Bu proje ilk etapta unlu yonetmen Oliver Stone'un projesidir. Stone tutkuyla ve buyuk bir enerji ile projeye kendini adadi, oturdu cok detayli ve girift bir senaryo yazdi, Conan'i butun destansi ve gorkemli havasiyla sinemaya aktarmakti niyeti, elbetteki yetenegi ve vizyonu tartismasiz bir insandir Stone. Fakat ne yazik ki cok onemli bir sorunu vardi yetenekli yonetmenin o donemlerde ; cocain. Akli ve hayalgucu bu Allahin cezasi maddeyle atesleniyordu ama bir yandan da gerceklerle ve mantikla da baglarini tamamen yitirmisti. Kapi kapi dolasti, senaryonun cok ucuk olmasi da negatif bir etkendir ki, butun yapimcilar geri cevirdiler. En nihayetinde, avrupali, Italyan unlu yapimci Dino De Laurentiis'i buyuk bir tesaduf eseri kaldigi otelde yakaladi ve tepesine bindi adamin. Agzindan girdi burnundan cikti, projenin ne kadar ender rastlanacak derecede ilginc ve renkli oldugunu sonunda kabul etti Laurentiis, ama Oliver Stone'nun problemini de farketmisti, hemen bir isadaminin mantigi icersinde bazi sartlar one surdu; ilki Stone senaryo yazari olarak katkida bulunacakti, bu aklini uyusturucu maddeyle bulandirmis haliyle asla yonetmen olarak kabul etmeyecekti Stone'u. Yonetmeni kendisi tayin edecekti ve onun ellerine teslim edecekti ve projenin tamamen avrupa yapimi bir proje olmasini istiyordu, elbette ingilizce olacak, yonetmen gibi kritik noktada ki adamlar Amerikali olacak ama Avrupa'da cekilecekti film. Eger bunlari kabul etmezse, projesini koltugunun altina alip kapi kapi gezmeye devam etmekte serbestti. Oliver Stone baska bir care ve cikis yolunun kalmadigini farketmisti, caresiz teslim oldu ve proje start aldi boylece. Once yonetmen arastirmasi yapildi, bir sure bircok isim masaya getirildikten sonra Hollywood'da uc sakalli olarak bilinen uclunun uyelerinden birine (Steven Spielberg, John Milius, George Lucas) ki bunlar kankadir ayni zamanda, ayni siniftan mezundurlar sinema okulundan, John Milius'a haber yollandi, Milius zaten Vikingler'a hayran ve bu konuda bir film yapmak isteyen bir yonetmendi, ustune atladi teklifin. John Milius cok enteresan bir adamdir, bir yonetmenin cok otesinde yaratici ve vurucu ozellikleri olan bir kisidir. Koyu bir John Ford ve Sergio Leone hayranidir. 27 yasindaki genc deha yonetmen Steven Spielberg, sinema tarihindeki en cesur, zorlu ve problemli sinema projelerinden biri olan JAWS'i cekerken, filmin ortalarindaki bir sahnede bir konusma metni konusunda tikanip kaldi. Filmin uc ana karakteri katil kopekbaligini avlama surecinde, teknede (ORCA) geceyi gecirmek durumunda kaliyorlardi, bir gece usta kopekbaligi avcisi Quint, polis sefi Brody'e ve Deniz Bilimleri Uzmani Hopper'a kendisinin de icinde oldugu, Indianapolis savas gemisinin o dehset dolu hikayesini anlatir. Japon torpidosu ile batirilan savas gemisinin neredeyse tum murettebati, 400 kisi civarinda, can yelekleri ile okyanusun ortasinda kalakalirlar. Birkac saat icinde kopebaliklari ortaya cikar, o kalabaligin icinden, rastgele insanlari yemeye baslarlar, bu durumun en korkunc tarafi ; murettebattan hic kimse siranin kime gelecegini bilmez. Kopekbaligi saldirirken ve yanibasindaki arkadasini canli canli yerken, o korkunc cigliklari sonuna kadar duymak zorunda kalirlar. Bu hikayenin original, senaryo icinde gecen metnini usta balikci Quint rolunu oynayan efsanevi oyuncu Robert Shaw hafif, yavan buldu ve bu konusmayi yaparken role kendini veremeyecegini soyledi, metni tekrar yazma denemeleri yapildi, yok olmuyor. Spielberg hemen kankasi Milius'u aradi, arkadasi hemen cikti geldi, Milius bir gecede Quint'in anlattigi oykuyu tekrardan yazdi, ve sahne bu metinle, Robert Shaw'in birazcik duzelterek kendine uyarlamasi ile cekildi, o sahneyi dikkatle izlerseniz JAWS filmini seyrederken, sinema tarihinin en korkulu hikayesi ve carpici sahnelerinden birine sahit olursunuz. (13) Iste John Milius boyle bir adamdir, cok donanimlidir ve ne yaptigini da cok iyi bilen bir yonetmendir. Neyse, biz konumuza donelim, Milius projeyi aldi, hemen basrol oyuncusunu, yani Conan rolunu kime verecegini arastirmaya basladi. Elbetteki hemen, dogal olarak body building yapanlari arastirmaya basladilar. Rolu oynayacak kisinin hem yuz strukturu, hem de vucut olarak Conan'a benzemesi gerekiyordu, akla ilk gelen isim Arnold Schwarzenneger oldu elbette, gerekli baglantilar kuruldu, Arnold kabul etti, fakat bu kez de Dino DeLaurintiis karsi cikti Arnold'un Conan rolunu oynamasina. Milius ikisini karsi karsiya getirdi ikna etmek icin. Dino'nun ofisinde bulustular, Dino ufak tefek bir Italyan'di, ama kendine cok gosterisli bir ofis ve devasa bir calisma masasi yaptirmisti. Ofise Milius ve Arnold girdiklerinde, Arnold ; " ..senin gibi minyatur bir adam icin cok buyuk bir masa degilmi bu?.." , diye dalgayla karisik takildi unlu yapimciya, Dino kuplere bindi, ama Milius'un Arnold'suz olmaz bu is! diye kestirip atmasiyla kabul etmek zorunda kaldi. Daha sonra film setinde tum ekibi ziyaret ettiginde, Arnoldu yuzu gozu savas boyalari icerisinde, Conan kiyafeti ve elinde kiliciyla gorunce ; " Iste Conan bu! " , diyerek iltifat edecekti, ikilinin arasindaki buzlar o gunden sonra eridi, iyi birer dost olarak filmi tamamladilar. (14) Filmin antlasmalari 1977 yilinda imzalandi, 1980 yilina kadar Arnold beklemek zorunda kaldi, uc yil boyunca oyunculuk dersleri, samurai kilic teknikleri ve Conan romanlari ve cizgi-romanlari uzerine kendini egitti. Butun ekibin yonetmenden oyuncularina Frank Frazetta tutkunu olduklarini soylemeye gerek yok zaten. Milius, Oliver Stone'un senaryosunu ; "..atesli bir hastalik esnasinda yazilmis, imkansiz ve ucuk bir senaryo!.. " , olarak degerlendirdi, ve icindeki bazi ogelere hic dokunmadan, bastan yazdi. Filmin senaryosu/hikayesi ; Conan daha kucuk yaslardayken Seytan Buyucu Thulsa Doom'un emrindeki savasci-Cult tarikat, Vanir klani ile isbirligi yaparak, bir gun Conan'in koyune ani bir baskin duzenler, koyu kilictan gecirirler, babasini da olmak uzere, cocuklar haric, butun yetiskinler katledilir. Butun cocuklar kole olarak guneye goturulur, ve hepsi, cocuk yastaki Conan da dahil olmak uzere aci tekerlegine baglanir. Yillar gecer bir tek Conan sag kalir ve guclu kuvvetli bir yetiskin olmustur artik. Bakarlarki bunun oyle aci tekerleginde falan yasamini yitirmeye niyeti yok, Gladyator yetistiricisine satarlar. Conan'i cukur dovuscusu yaparlar, ust uste zaferler alip da, buyuk bir sohrete ulasinca, anlarlar ki bu siradan bir adam degil, uzak doguya goturup, savas sanati ve felsefesi uzerine egitim verirler bir de ustune. Gladyator yetistiricisi bunun bir derdi oldugunu ve yasama nasil kuvvetle sarildigini farketmistir, bir gece bir baltayla keser zincirlerini babacan bir tavirla iteleyerek ozgurlugune kavusturur. Conan boylece intikaminin pesine duser, yolda kendine yoldas olarak bir Hyrkania'li olan Sobutai'yi bulur, daha sonra hirsiz-savasci kadin Valeria'ya rastlar, sevgili olurlar, Conan arkadaslarinin itirazlarina ragmen Thulsa Doom'un pesinden gitmeye devam eder. Thulsa Doom'un en nihayetinde eline duser, carmiha gerilir, Sobutai ve Valeria tarafindan kurtarilir. Filmin finalinde Thulsa Doom'un ordusu ve Conan arasinda bir meydan savasinda, Conan ve arkadaslari Doom'un butun adamlarini, generalleriyle birlikte kilictan gecirirler, Thulsa Doom canini zor kurtararak tapinaga muridlerinin yanina panik halinde doner, Conan'in pesinden gelecegini biliyordur. Tum muritlerini toplar ve toplu bir suikast icin soylev verirken, arkasinda Conan beliriverir. Son anda Conan'i yanina cekmeye calisir ve ; "...Eger ben olmasaydim, sen bu intikam duygulari icersinde, yasamda bu kadar dayanikli ve azimli bir savasci olamayacaktin, aklinda ben vardim, ve her guclugun ustesinden geldin. Benim sayemde boylesine muhtesem bir savasci olabildin, babalar evlatlarini boyle yaratirlar ve ortaya cikarirlar, ben senin gercek babanim, sende benim sevgili oglumsun, oglum.." , der, ( bu filmi izleyen herkes, cogunlukla bu sahnede yanilgiya dusuyor ve Thulsa Doom'un Conan'i hipnotik etki altina almaya calistigini dusunuyor, YANLIS! Thulsa Doom burada Conan'a GERCEGI soyluyor, eger Doom olmasaydi, Conan yasadigi koyde normal, siradan bir savasci olarak kalacakti, Conan'in bu sozler karsisinda duraklamasi ve sasalamasi bu yuzdendir!).... Ama tam o noktada Conan gene yasadigi aci gunleri ve anne babasini hatirlar, Thulsa Doom'un kellesini alir ve muridlerine firlatir, muridler bu yalan dusten siyrilirlar ve evlerine dagilirlar, film burada noktalanir. (15) Simdi tekrarliyorum; bu film bir bas yapittir, cok katmanli ve felsefi ogeleri cok derin olan bir oykudur. Filmin acilis sahnesinde ki, Nietzche'nin " Bizi oldurmeyen sey, bizi daha guclu kilar! " , sozunden tutun da, filmin hemen butun sahnelerinde bircok felsefi mesajlar ve hayata dair insani egiten mesajlar bulabilirsiniz. Film karsitliklar uzerine kurulmus, insani derin derin dusunmeye iteleyen, ustune cok seyler soylenebilecek bir kurgudur. Seytan Buyucu Thulsa Doom, caglarin bilgeligini tasiyan biridir. Conan'in koyune saldirmasinin nedeni, celigin sirri'ni aramasidir. Set dininin bir uyesidir, Set dini yilanlarin kutsal oldugu bir inanis formudur. Conan Thulsa Doom'un eline dustugunde ve carmiha gerilmeden hemen once, Thulsa Doom ondaki cevheri hisseder ve tarihi, ilk ve son olacak bir ogut verir ; "...Sana gercegi anlatayim mi oglum?..Celik'te bir sir falan yoktur, celik guclu degildir, ET daha gucludur, bir kilici savuran bilekten, kilici tutan koldan ve alev alev yanan cesur bir yurekten guclu ne olabilir? "...Bu sozler, filmin acilis sahnesinde, oz babasinin, dagin basinda genc Conan'a soyledigi sozlerle aynidir ; "...Bu hayatta hicbir seye guvenemezsin, bir hayvana, kadina yada dostuna, sadece kilicina guvenebilirsin!... " .... (16) Marvel Comics grubundan cikan Conan Ozel Film Sayisi'nda ki ustad, efsanevi John Buscema resimlemistir, Roy Thomas'in Conan'a soylettigi cok guzel bir cumle vardir, bu replik filmde yoktur ; "...Oz babam gunduzum olmustu, Thulsa Doom ise gecem.." ... Insani yada savasciyi zorluklar ADAM eder, guclukler keskinlestirir, refah insanin en buyuk dusmanidir, butun yapilan buyuk isler, sanat yada basari bir eliniz yagda bir eliniz baldayken ortaya cikmaz, demirin kizgin ateste tekrar tekrar darbe yemesi gibi, karsilastiginiz her guclukten, olmeden sag cikarsaniz, daha fazla ADAM olursunuz. Yine Conan The Barbarian filminin bir yerinde su sozler soylenir ; "..Refah cok guzel olabilir, keyifli ve zevkli, ama yalnizca basari insanin ruhunu ve karakterini en guclu bicimde sinayan en buyuk deneyimdir! ".... Iste bu paradox, filmin ana temasidir ayni zamanda, Doom olmasaydi, Conan olmayacakti, gece yasanmadan sabaha erisilmez. (17) Simdi, bu filmin original Conan oykusu olmadigini, ne Robert E. Howard'in ne boyle bir konu anlattigini, nede cizgi-romaninda boyle bir hikaye olmadigini biliyoruz. Howard'in Conan'i anavatanini isteyerek terkediyordu, sohret, altin ve kadin ugruna, ayni zamanda Howard'in Conan'inini asla bu sekilde kole yapip, ustune birde egitim veremezsiniz, zincirlere hapsederek bir hayvan gibi kontrol altinda tutamazsiniz, bir sekilde zincirlerden kendini kurtarir, bulundugunuz yeri basiniza yikar, ceker giderdi. Fakat, Milius oylesine bir dehadir ki, farkli bir oyku anlatmis olsa bile ve ortaya farkli bir Conan koymus olsa bile, bu yukarida vermis oldugum icice gecmis, felsefi temalarla Conan'in RUHUNU ve OZUNU mukemmel bir sekilde yakalamistir. Sinematik anlatimi zaten muhtesemdir, filmin oykusu ise Howard'in ana fikri ile cok guzel ortusmusdur, Barbarism'in, dejenere olmamisligin, kol gucu ve saglam bir yuregin, uygarligin ikiyuzlu, bencil ve sahte varligina bir kilicin saplanmasi gibi sert darbesi. Cesareti, savasci bir ruhu, ates gibi yanan bir yuregi ve kararliligi carmiha geremezsiniz, tekrar tekrar dirilip karsiniza cikar. Milius, aslinda bir ucleme dusunmustu ve her uc filmin bir ana temasi vardi, celik ve savasci ogelerini bir tutmus, filmin/filmlerin ana fikri uzerine oturtmustu. Birinci film (yani bu seyrettigimiz) demirin dovule dovule celik haline gelmesi/guclu bir adamin tam bir savasciya donusmesi, ikinci film o celigin kullanilmasi/savascinin efsanevi olmasi, ucuncu filmde o savascinin hakettigi yeri bulmasi ; bir kral olmasi seklinde olacakti ve boyle tasarlanmisti. Ama film sirketleri her zaman yaptiklari aptalca davranisi tekrarladilar ve Milius'u safdisi edip ikinci filmde (Conan the destroyer), projeyi bir TV dizisine donusturduler, elbette seyirci tutmadi, bir James Bond serisine donusebilecek iken bu butun bir konsept, ikinci filmle hemen rafa kaldirildi. Burada, filmin muziklerini yapan, Milius'un okuldan yakin arkadasi Basil Poledouris'i de anmak gerekiyor, gectigimiz yillarda kansere yenik dustu, bu filmin muzikleri ile ve daha besteledigi bircok filmin muzikleri ile olumsuzler arasina girmistir. Duygusal temalarin agir bastigi ama kahramanlik ogesini de harika bir bicimde vurgulayan filmin muzigi belleklere daglandi. (18) Filmin posterini usta illustrator Renaldo Cassaro yapti, bir soyleside Frank Frazetta'dan esinlendigini ama ayni zamanda kendi stilini de cok basarili bir sekilde yansittigini soylemistir. (19) Frank Frazetta ile bazi gorusmeler yapildi film cekilmeden once, John Milius, Frazetta'nin danisman olarak gorev almasini istiyordu, Frazetta'nin yola gelmez karakteri bu duruma pek izin vermedi, film onsuz basladi ve tamamlandi. Ama gene de bu, tarihin ve zamanin birbiriyle ortusmedigi ve bulusmadigi o ender zamanlardan biridir. Bircok kisi ah neden bu projede yer almadi diyebilir, bazen hersey olmasi gerektigi gibi gerceklesmez hayatta, bu da o zamanlardan biridir. Ama Frazetta oylesine muhtesem biridir ki, Howard yazisal olarak ortaya koydu ve yaratti Conan'i, Frazetta ise gorsellik anlaminda her turlu detayi bizlere miras birakti. Gunumuzde yazilan ve cizilen Conan efsanesinin butun gorsel ayrintilari onun eseridir, bu cilgin Italyan oylesine sevildi ki, bir daha tekrarlanamayacak bir efsane yaratti. Ama bazen de nefret edildi, efsanevi Tarzan cizeri Burne Hogarth onun resimleri icin ; "..Kaotik ve nukleer cokus sonrasi cehennem resimleri, beni bunalima surukluyor baktikca.." demistir. (20) Frazetta'nin cevabi ise basitti, "..Ben yalnizca bir eglendirici ve iyi vakit gecirtici bir sanatciyim, baska hicbir mesajim yok eglendirmenin disinda, sagolsun Hogart benim resimlerimi cok ciddiye almis ve uzerinde derin derin dusunmus, ben bile kendi sanatimi bu derece ciddiye almiyorum.."...Yorum sizlerindir. (21) Son olarak, yazimi bitirirken, dramatik ve dokunakli bir paragrafla sonlandirmak durumundayim. Howard'in yasam oykusunun finalini de baglamak gerekiyor. Robert E. Howard annesi koma halindeyken ve hergun annesinin komadan cikmasi icin dua ederken, en nihayetinde doktorla son bir gorusme yapti. Hic bir umut kalmadigini anladiktan sonra da, evine gitti, bir sure once satin aldigi tabancayi aldi, arabasina atladi, evlerinin penceresinden de gorunen tepeye surdu, parketti. Silahi kafasina dayadi ve tetigi cekti. Tam otuz yasindaydi. Yil 1936. Babasi ve yakinlari, daktilosunda su yazilmis siiri buldular sonradan; intihar notu, Viola Garvin'in "SEZAR'IN EVI" (The House Of Caesar) siirinden bir alintiydi; All fled, all done, so lift me on the pyre; The feast is over and the lamps expire. “Hersey kacisti, her şey bitti, öyleyse beni odun ateşinin üzerine koyun; Şölen bitti ve fenerler söndü.” (22) Makalemde bir hatamiz yada eksigimiz varsa eger, affola. Sevgilerimle..... ONUR GUCEL Not: En son kapanis olarak kendi Barbar Conan Illustrasyonlarimdan birini koyuyorum, eh oturduk bu uzun makaleyi yazdik, o kadar da iltimas gecelim kendimize de, degil mi?...Sevgiyle........ (23) SON |